Türkiye enerji koridoru

Hep şu söylenegelir: “Türkiye; çevresindeki dünya hidrokarbon rezervlerinin yüzde 70’inden fazlasına sahip Rusya, Hazar Havzası, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz ülkeleriyle enerji ithal eden Avrupa arasında doğal bir köprüdür.

Ayrıca dünya enerji piyasalarının ‘yeni ticaret merkezi’, ‘bölgesel hub’ı konumunda.” Aslında daha ziyade iç kamuoyuna dönük bu söylemi çok abartılı buluyorum. Doğrudur; coğrafyamız ve altyapımız sayesinde zengin enerji kaynaklarına sahip komşularımızın kaynaklarını Batı piyasalarına taşımada köprü rolü oynamamız, özellikle Avrupa enerji güvenliğinin sağlanması noktasında, potansiyel olarak mümkün. Ancak mevcut durumu anlamak için en iyisi öncelikle rakamlara bakmak. Dünya petrol üretimi ve talebi 2016 sonunda günlük 97 milyon varil.

Günlük petrol tüketimimiz 712 bin varil

Bunun 32 milyon varilini OPEC ülkeleri üretiyor. Türkiye’nin kendi tüketimi günlük 712 bin varil civarı. Bunun yüzde 13’ünü ülke içindeki üretimden sağlıyoruz; kalanını başta Irak, İran, Rusya ve Suudi Arabistan’dan ithal ediyoruz. Bugün için ülkemizin üzerinden öyle çok fazla petrol ve doğal gaz akışı yok. Olanlar ise şöyle: Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattının kapasitesi günlük 1,2 milyon varil ama uzun süredir tam kapasite kullanılamıyor. Gelecekte Azerbaycan’daki rezervlerin azalmasıyla üretim ve ihracatın da düşmesi bekleniyor. Şayet bir gün Kazak petrolünün bir kısmı da bu hatta eklenmezse BTC’nin atıl kalması muhtemel.

Türkiye’nin görünümü

Sık sık PKK tarafından bombalanan, Bağdat ile Erbil arasındaki ihtilaflardan dolayı da kapasitenin çok altında çalışan Kerkük-Musul-Ceyhan boru hattı halihazırda 1 milyon varile bile ulaşamıyor. Şayet boğazlardan tankerlerle geçen günlük 2 milyon varilin üzerindeki petrolü de eklersek (4 milyon varil diyelim) dünya petrolünün yaklaşık yüzde 4’ü Türkiye üzerinden geçiyor. Bir de doğal gaza bakalım. Şu anda başka ülkelere satmamak koşuluyla İran, Azerbaycan ve Rusya’dan sadece kendi ihtiyacımız için gaz alıyoruz. Ama 2020 başından itibaren TANAP üzerinden Azeri gazının (Şah Deniz-II) Avrupa’ya ulaştırılması düşünülüyor.

O da şimdilik 10 milyar metreküp. Oysa 2016 sonunda AB ülkelerinin toplam gaz talebi 447 milyar metreküp. Yani TANAP ve onun bağlanacağı TAP ile sağlanacak miktar toplam ihtiyacın yüzde 3’ü civarında. İleride Türk Akımı’nın ikinci ayağı, Şah Deniz-III, Absheron, yeniden ihracata dönük İran; hala nihai yatırım kararı alınmamış Kürt; piyasa bulmakta sıkıntı çektiği için yatırımı yavaşlayan Doğu Akdeniz ve jeopolitik ve ticari nedenlerle önüne set çekilen Türkmen gazı Avrupalı tüketicilere ulaştırılmak üzere bağlanırsa işte o zaman bir koridora, bölgesel merkeze dönüşebiliriz. Şunu da unutmayalım ki AB’nin doğal gaz talebi yeterince hızlı artmıyor. LNG’nin ucuzlaması, yenilenebilir enerjinin ağırlığının artması, teknolojik devrimle Avrupa’da Güney Gaz Koridoru’ndan gelecek gaza hesaplandığı kadar, ihtiyaç olmayabilir.

Gelecek stratejisi

Enerji uzmanları, önümüzdeki dönemde muazzam bir gaz arzının Türkiye üzerinden akıtılmasının mümkün olduğunu söylüyor. Lakin üretim rakamlarının çoğu hala kağıt üzerinde ve yerin altında. Önce potansiyel rezervlerin üretime dönüştürülmesi, ardından hukuki ve siyasi sorunların aşılıp finansman bulunup gün ışığına çıkarılması gerekiyor.

Kıtaları sınırlar üzerinden, hatta denizleri aşarak birbirine bağlayan elektrik iletim hatları ve ticareti bakımından da Türkiye’nin önemli bir “hub” olma potansiyeli var. Halihazırda Gürcistan ve Bulgaristan’dan elektrik satın alıyoruz. Bu işin borsası oluştu. Gelecekte İran ve Irak sınırları içinde gazla çalışan santraller kurup boru hatlarıyla gaz taşımak yerine iletim hatlarıyla elektrik ihraç etmek daha da cazip gelecek.

Yumuşak güç stratejisi

Bu itibarla petrol ve doğal gazda dünya ya da AB talebinin sadece yüzde 3-5’lik bölümünü kaynak ülkelerden tüketici piyasalara taşıyarak ve elektrik ticaretinde şimdilik küçük hacimde alım-satım yaparak “hub” ya da “bölgesel merkez” olmamızı düşündürecek gerekli fiziksel büyüklük ne yazık ki henüz ortada yok. Aynı şekilde, daha büyük boyutta enerji taşımak için boru hatlarının, iletim hatlarının yenilenmesi, modernizasyonu, ilave hatların inşası da gerekiyor.

Hukuki, kurumsal ve finansal altyapının tamamlanması, etkin işlemesi, fiyat ve piyasa liberalizasyonun gerçekleştirilmesi, uluslararası çapta rekabet edebilir devlerin ortaya çıkması da olmazsa olmaz. Daha da önemlisi, dış politikada güven uyandıracak, kaynak ve tüketici ülkelerle ihtilaflardan kaçınacak, enerjiyi silah olarak kullanmayacak, istikrar ve güvenliği yerinde “yumuşak güç” stratejisi izlemek de kritik.

Burada amaç, var olan potansiyelimizi, kendimizi dev aynasında görmeden, gerçek anlamda bölgesel enerji merkezi olacak şekilde şimdiden harekete geçirmek için ne gerektiğini ortaya koymak.

Önceki İçerikGüriş, 19 yeşil santraliyle 744 MW’ye ulaştı
Sonraki İçerikDöngüsel ekonomiye doğru
Mehmet Öğütçü
1983'de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünü bitiren Mehmet Öğütçü, London School of Economics (LSE)'den Uluslararası Ekonomi üzerine yüksek lisans derecesi aldı. Bruges'deki College d'Europe'da Avrupa Yönetimi alanında master da yapan Öğütçü, halen zaman zaman LSE, Reading University, Dundee University ve Harvard'ta “Enerji Jeopolitiği”, “Rekabet Gücü”, “Su-Gida-Enerji Denklemi” ve “Kalkınma İçin Yatırım” gibi konularda ders veriyor. Çin, Rusya, Orta Asya, Ortadoğu ve Türkiye ile ilgili enerji, jeopolitika ve yatırım konularında, uluslararası bir otorite olarak kabul edilen Öğütçü, BBC, France-24, Dünya, CNBC, Bloomberg, Habertürk, Al Jazeera, CNNTürk, Hürriyet Daily News, Moscow Times, International New York Times, World Journal of Trade and Investment ve OECD Observer gibi yayınlara yazılı/sözlü katkılar sağlıyor. Mehmet Öğütçü, Türkçenin yanı sıra İngilizce, Fransızca ve konuşma düzeyinde Çince biliyor.

Bir Cevap Bırakın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.